Fundanur Öztürk
En düşük emekli maaşı 7 bin 500 liradan 10 bin liraya çıkarıldı, böylece asgari ücretin yüzde 58’i seviyesinde kaldı.
İşçi ve Bağ-Kur emeklilerinin maaşlarına yüzde 42,6 artış yapılması da beklentilerin çok altında gerçekleşti.
Memur emeklilerine yapılan yüzde 49,25’lik artış ise çalışan memur maaşı ve emekli memur maaşı arasında makası hiç olmadığı kadar artırdı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2024 yılı “emeklilerin yılı” ilan etmesi ise emekli örgütlerinin tepkisini topladı.
BBC Türkçe’ye konuşan Emekli Memur-Sen Başkanı Ali Küçükkösen, maaşları yoksulluk sınır altında kalan emeklilerin ciddi geçim sıkıntısı yaşadığını belirtiyor.
Küçükkösen, “Emekliler ya bir ek iş yapıyor ya da devletten kendilerine böyle bir imkân tanınmasını bekliyor. Bu mağduriyetin giderilmesi gerekiyor” diyor.
Çalışma ekonomisi ve endüstri ilişkileri alanında çalışan akademisyen Özgür Müftüoğlu’na göre hükümet, bu asgari ücret ve emekli maaşı planlamasıyla birlikte hem kamu hem de özel sektörün maliyetlerini düşürmeye çalışıyor:
“Hükümet küresel rekabet içerisinde yer tutmak, yabancı sermayeyi çekmek, kamu bütçesini dengelemek gibi birtakım hedefleri, emekçilerin sırtından sağlamaya çalışıyor.
“Fakat hükümetin bu politikası toplumsal olarak büyük bir çöküntüye neden oluyor çünkü insanların harcamaları artarken, geliri düşüyor. Türkiye’nin çok bir bölümü açlık sınırın bile altında bir yere itip, yoksulluğu derinleştiriyorlar.”
‘Emekliler artık açlıkla mücadele ediyor’
Emekliler ilk aylıkları alındığında açlık sınırının dahi en az 15 bin lira civarında olacağı tahmin ediliyor.
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu’na göre, artık emekliler için insanca yaşam mücadelesinden değil, “hayatta kalma” mücadelesinden bahsetmek gerekiyor:
“TÜİK verilerinden hareket ettiğimizde dahi emeklilerin ve dar gelirlilerin gıda enflasyonu yüzde 88-113 aralığında hesaplanıyor.
“Değil büyümeden hak ettikleri payı almak, değil reel geliri korumak, emekliler şu anda en büyük harcama kalemleri olan gıdada bile ciddi kayba uğramış durumdalar.”
Küçükkösen ise sadece market, ısınma, aidat ve elektrik gibi temel giderlerin dahi 10 bin TL olduğunu söyleyerek, “Bir de ev kirası verme derdi olan emekliler bu yükün altından nasıl kalksın?” diye soruyor.
Memur maaşları ve emekli aylıkları arasında fark giderek açılıyor
Uzmanlara göre gelir dağılımındaki adaletsizlikten en çok emekliler etkileniyor.
2002 Aralık’ta en düşük işçi emeklisi aylığı asgari ücretin yüzde 40 üzerindeyken, şimdi asgari ücretin yüzde 58’ine geriledi.
2019 yılında emekli maaşlarının Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’ya (GSYİH) oranı yüzde 6,9 iken, bugün emekli sayısı artmasına rağmen bu oran yüzde 4,5’e geriledi.
Çerkezoğlu, “Türkiye ciddi bir bölüşüm krizi yaşıyor. Sistematik olarak emek gelirlerinin GSYİH’deki payı azalırken sermayeninki yükseliyor” diyor.
Çerkezoğlu, 2008’de AKP tarafından yapılan yasa değişikliği ile emekli aylıklarının hesaplanmasında milli gelir artış payının yüzde 100’den yüzde 30’a düşürüldüğünü hatırlatıyor:
“Emeklilerin bu kadar ağır kayıplar yaşamasının başlıca nedeni emekli aylığı güncelleme katsayısı, aylık bağlama oranı ve alt sınırlara ilişkin yasal değişiklikler ile emeklilerin büyümeden pay alamamasıdır.
“Emekli aylıklarının hesaplandıktan sonra resmi enflasyona endekslenmesiyle beraber, büyümeden hiçbir biçimde pay alamayan emekli aylıkları TÜİK’in gerçek dışı enflasyon oranıyla sınırlanmış oldu. Dolayısıyla sürekli olarak hem alım gücü ciddi biçimde düştü hem de çalışanlarla aralarındaki makas açıldı.”
Türkiye’de yeni göreve başlayan üniversite mezunu bir memur 31 bin 460 lira alıyor, yeni göreve başlayan bir öğretmen ise 33 bin 506 lira alıyor. 25 yıl sonra emekli olduklarında ise alacakları maaş, günümüzün parasıyla yaklaşık 18 bin lira olacak.
Emekli Memur-Sen’den Ali Küçükkösen, “Emekli kamu görevlileri 20 yıl kadar önce maaşlarına güvenerek ev araba alabiliyordu. Şimdilerde ise ev kirasını zor ödüyor. Emeklilerin alım gücü sürekli düşmüş ve çalışanlarla arasındaki makas gittikçe açılmıştır” diyor.
“Özellikle otoriter iktidarlar memurların desteğine ihtiyaç duyar çünkü bu kesimle işlerini yaptırır, memurları çok fazla karşısına almak istemez.
“Şu an memurlar da yoksulluk sınırın altında maaş alıyorlar ancak emeklilere görece biraz daha iyi durumdalar. Bu aynı zamanda, sınıfı kendi içinde ayrıştırmanın bir metodu.
“Çünkü emekliler kendi sorununun kaynağı olarak iktidarın ekonomi politikalarını değil memurları ve memur emeklilerini görüyor.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, emekli maaşlarının SSK ve Bağ-Kur ayrımı yapılmadan Temmuz’da eşitleneceğini söyledi.
Müftüoğlu ise, “Aşağıda mı yoksa yukarıda mı eşitlenecek? İşçi emeklilerin maaşını biraz artırıp, memurları düşük tutarsanız, onları aşağıda birleştirirsiniz” diyor.
Hükümetin emeklilik politikası ne anlatıyor?
Hükümetin yıllardır kamusal emeklilik sisteminden uzaklaşma politikası benimsediğini söyleyen Müftüoğlu, 2008 yılında çıkarılan ve emekliliği “imkansız” hale getiren yasaya işaret ediyor:
“Hükümet yıldan yıla emekli maaşlarını düşürerek esas olarak çalışanlara bir mesaj veriyor, ‘Emekliliğinize güvenmeyin, uzun yıllar çalışmak zorunda kalacaksınız’ diyor.
“Böylece yıllardır özel sigortaların ve bankaların hükümetten taleplerini yerine getirerek, çalışanları bireysel emeklilik sistemine ve özel sigortalara yönlendiriyorlar.
“Sen emekli olduğunda bu parayla geçinemezsin, emekliliğin için bu şirketlerin fonlarına ayrıca para ödemek zorundasın diyorlar. Böylece finans piyasasını canlandırmaya çalışıyorlar ve para finans piyasası içinde kalıyor.”
Bu açıdan Müftüoğlu, emekli maaşlarına yalnızca emeklilerden değil toplumun her kesiminden itiraz gelmesi gerektiğini düşünüyor:
“Burada insanları yoksullaştırıp, muhtaç hale getirip, aynı zamanda siyasi biat etme aracına dönüştüren bir mekanizmayı da kuruyorlar.
“Doğalgaz, elektrik ve gıda yardımı gibi esasen de belediyeler üzerinden yürüyen mekanizmayı daha da ilerletmek istiyorlar ve bu şekilde iktidarının bekasını korumuş oluyorlar.
“Çünkü insanları yoksullaştırmak demek ille de o insanların iktidara karşı olmalarını getirmiyor.”